16 Şubat 2018 Cuma

Cidde Gözlemleri




Yüksek Duvarlar, AVM’ler ve Boğucu Sıcakların Diyarı


(Cidde Gözlemlerim)



Türkiye’de, Arabistan’a seyahat edeceğimi keyifle söylediğim tanıdıklarımın ezici bir çoğunluğu hayretle karışık tepkiler vermekten kendilerini alamadılar. Çok da şaşırmamak lazım tabii; öyle tahmin ediyorum ki kültürel zorlayıcılık konusunda Suudi Arabistan dünyada ilk sıralarda gelen ülkelerden biridir. Burada geçirdiğim üç haftalık sürede bu konuda ben de aynı fikirde olduğumu söyleyebilirim. Öte yandan dünya üzerinde birileri bir habitat oluşturmuş ise, siz de orada yaşamanın bir yolunu neden bulamayasanız. Bakalım biz nasıl bulmuşuz o yolları… 

Arabistan’da üç hafta kadar bir süreyi geçirme maceramızın temelinde eşim Savaş’ın bundan 6 ay kadar önce Arabistan’da çalışmaya başlaması yatmakta. Her ne kadar kendisi düzenli aralıklarla Türkiye’ye bizi ziyarete geliyor olsa da, biz de yaz tatilinin ufak bir kısmını 8 yaşında oğlum Bora ile ona yakın bir yerde geçirmenin iyi bir fikir olacağını düşündük. 

Seyahatimizin hazırlık sürecine meşakkatli bir vize alım işlemi ile başladık. Çifte vatandaş olarak Avrupa ve benzeri bir çok ülkeye giderken vize alma sıkıntısı yaşamamanın şımarıklığını yaşayan bizler için belki ekstra zor gelmiştir bu süreç ama Arap halkının yavaşlığı, oturma iznini hedef alan bir vize alımının taleplerini karşılama, direk elini kolunu sallayarak büyük elçiliğe gidememek vb vb derken haftalar süren bol evrak toplamalı ( bu evrakın tercüme ettirilmesi, en az birkaç yerden onaylatılması) gelmeli gitmeli işlemler sonunda çok şükür ki vizelerimizi almayı başardık. 

Artık yolculuğumuz başlayabilir. Ama valizimiz Suudi Arabistan’a gitmek için uygun şekilde kıyafetlerle donatıldı mı acaba?? Bora için herhangi bir yaz tatiline giderken alacaklarım yeterli iken kendim için aldıklarım bikinilerden, siyah abayaya ve başörtülerine uzanan geniş bir yelpaze içermesi gerekmekte. Siyah bir abayayı nasıl bulacağımı tam olarak bilemiyordum tabii. Bu amaçla bir tesettür markasının kapısından ilk defa girmem gerekti. Tam olarak abayanın eşdeğerini (siyah upuzun her yerini kapatan geniş elbise diyelim) bulamadım ama mağazada bana feraceleri gösterdiler. Çok fazla seçeneğim olmadığı için olanlar içinde en aklımı keseni aldım. Taşlı maşlı süslü bir şey J ayrıca uzun tunik ve birkaç tesettür kıyafet daha aldım. Derken kendimi bu kıyafetlere uyumlu şallar denerken bulunca itiraf etmeliyim eğlenceli bir faaliyet oldu benim için. 

Valizimizi de hazırladıktan sonra Ankara’dan Cidde’ye direk olan Saudia Havayolları uçağına bindik. Türk Hava Yollarının da Cidde’ye direk uçuşları var ama Saudia biraz daha ekonomik. Uçağa Türkiye’de de giyebileceğiniz abartılı olmayan kıyafetlerle binebiliyorsunuz. Başörtünüzü ve abayanızı sırt çantanızda tutmanız yeterli. Ben de uçuşumuzun bitmesine yakın kıyafetlerimi giydim başımı bir güzel örttüm ve geçişe hazırlandım. Gümrük kısmında bir iki bu kadar giyinip kuşanmayı önemsememiş bayan görsem de ben ülkeye ilk girişimde öyle bir riski almayı pek de düşünmedim doğrusu. Sorunsuz bir şekilde pasaport kontrolü valizi alım işlemlerini de hallettikten sonra işte Arabistan’dayız.
Biz Arabistan’da vaktimizi Cidde şehrinde geçirdik. Eşim Abha adında daha güneyde bir şehirde çalışıyor ama Cidde ülkenin en büyük ve kozmopolit şehri olunca kalmak için sanıyorum en uygun yer oldu. Eşim havaalanında bizi karşıladıktan sonra ve havaalanından çıkmamızla birlikte, beklendiği üzere natürel hamam uygulamasına başlamamız bir oldu. Hava inanılmaz derecede sıcak diyemem. Ama yaklaşık 38-40 derecede sıcaklık ile şiddetli nem birleşinde bünyelerde oldukça çarpıcı bir etki yaratıyor. Dış mekanlarda en azından gündüzleri uzun vakitler geçirmenin büyük cesaret istediğini söyleyebilirim. 

Neyse ki arabanın kliması anında açılıyor ve buralarda tüm konuşlanmamız süresince yaşayacağımız sıcak soğuk terapisi başlıyor. Diğer deyişle iç mekanlar ortalamanın altında soğuk, dış mekanlar ortalamanın üstünde sıcak, ikisinde de surata çarpan ısı farkı her kapıdan geçişte sizi karşılayacak buralarda. Velhasıl önümüzdeki üç haftamızda kalacağımız aparta gitmek üzere yola çıkıyoruz. Apartımız “compound” adı verilen yabancıların uzun ya da kısa dönemli yaşantılarını geçirdikleri sitelerden birinin içinde bulunuyor. Compound’lar Arabistan’da sayısı milyonları aşan expat’lerin ve yakınlarının alışageldikleri yaşantıları sürdürebildikleri girişleri sıkı güvenlikli duvarlarla çevrili site şeklinde minik mahalleler. Burada kapalı kıyafetler giymek zorunlu değil, her bloğun kendi havuzu var. Spor salonları, bowling, mini golf, ve buna benzer aklınıza gelebilecek bir çok faaliyetin hizmetinize sunulduğu mekanlar mevcut. Bu imkanlar sayesinde vaktinizi daha eğlenceli geçirebiliyorsunuz.


Compaund içinde bowling oynarken.


Cidde bahsettiğim üzere en kozmopolit ve ekonomik olarak hareketli şehir ve biraz da sıcağın etkisi ile şehirde bol miktarda alışveriş merkezi var. Alışveriş merkezleri ile bana Ankara’yı çok andırdı. Burada da daha ekonomik, orta sınıf veya çok daha lüks takılan alışveriş merkezleri çeşit çeşit bulunmakta. Keyfiniz hangisini isterse. Mağaza portföyleri de aynı Türkiye’dekine benziyor. Bazı Türk markalarını bulabiliyorsunuz. Ayrıca bizim bilmediğimiz bilumum Avrupa markaları da var. Kısacası koridorlarda dolaşan insanları silerseniz bu çarşıların fotoğraflarına bakan birisi Arabistan’da bir AVM’nin fotoğrafı olduğuna inanamaz. Çünkü kapalı ya da geleneksel kıyafetlerin satıldığı mağazalar yok denecek kadar azlar. Çarşafların altında spor ayakkabılar değişik renkte ve tarzda kıyafetler ara sıra da olsa kendini gösteriyor. 


Bir AVM’den görünüm.


Arabistan’lı bayanların çoğu gerçekten yüzlerine peçe takmaya kadar kapanıyorlar. Hatta rastladığım birkaç bayan da kafasına büyükçe bir örtü örtmüş gözleri bile görünmüyordu. Bu kadar yüzünü kapatmayan da kafasını muntazam hiç saçı görünmeyecek şekilde örtüyor. Öte yandan yabancı nüfusun da çokluğu nedeniyle yabancı bayanlara kafaları örtmeyi o kadar zorunlu tutmuyorlar, en azından yukarıda bahsettiğim AVM benzeri ortamlarda zorunlu görünmüyor. Ben ilk birkaç günden sonra dışarı çıktığımda omzuma bir şal almakla yetindim. İnternet araştırmalarımda çok tek tük toplum polislerinin bayanları uyardığına dair yazılar okudum ama ciddi bir sorunla karşılaşmadıklarını gördüm. Sadece kafanı kapat diye uyarılmakla kalmışlar.  Sadece biraz daha geleneksel ortamlara girildiği zaman başımı da kapatmamı öneren insanlar oldu ama. Tabii bu yazdıklarım Cidde şehri için geçerli. Diğer özellikle daha küçük şehirlerde bildiğim kadarı ile yabancı bayanlara da bu kadar hoş görü sağlanmıyor. 

Erkekler ise tob adı verilen yere kadar düz beyaz elbiseler giyiyorlar. Bu kıyafet resmi yerlerde çalışanlar için zorunlu. Bizim takım elbisemiz gibi düşünebilirsiniz. Dışarıda da yaklaşık yarı yarıya bu kıyafeti giyiyorlar. Çoğunlukla biraz daha genç olanları ise kot pantolon, şort, tişort, ve hatta şıpıdık terlik şeklinde rahat giyim tarzı içinde püfür püfür esiyorlar. Kadınların çarşaflara gömülüğü bu sıcakta erkeklerin bu rahatlığı biraz haksızlık oluyor ama değil mi?
Alışveriş merkezlerinden bol miktarda bahsetmeme şaşırmamalısınız çünkü bu sıcakta dışarıda uzun süreler vakit geçirmek mümkün olmayınca, ve zaten şöyle bir deniz kıyısında gezinip salınayım kültürü de fazla boy göstermeyince insan kendini buralara mecburen atıyor. 

Dış mekanları da görüp tanımak istediğinizde, araştırmalarınızda karşınıza çıkacak ilk mekan Balad’dır. Zaten eski şehir anlamına gelen bu yer o kadar turistik olmasa da İstanbul’un Sultan Ahmed’ini andıran bir mekan. Hem halkın pazar ve benzeri alışverişini yaptığı, hem kuyumcuların ve süs eşyalarının ve başka bir çok ürünün satın alınabildiği bir kocaman pazar alanı. Sokakların küçük mağazalarla dolu olduğu, iki üç katlı cumbalı (hiç balkonsuz) eski binaların dar sokakları sarmaladığı bu mahalle gerçekten de belki de gereğinden fazla modernleşmiş Cidde’nin klasik yüzünü görebileceğiniz çok nadir bir semt ayrıca. Balad’a ilk olarak Arabistan’lı bir aile ile akşam saatlerinde gittim. Ne var ki oğlum Bora’nın ilk dakikadan aşırı sıkılması nedeniyle gezim yaklaşık 10-15 dakikadan fazla süremedi. Bu gezim sırasında birkaç işlemeli şal, pahalı olmayan parıltılı metallerden kemer, halhal aldım. Bu kadarla yetinmek zorunda kaldım.  Akşam saati olmasına rağmen her yer cıvıl cıvıl kalabalıktı. Bizi buraya getiren kibar beyefendi arabayı bir köşede bekletirken eşi de pazar alışverişini hızlıca yapmaya davrandı. Tabii bizim gezi kısa sürünce kadıncağız da apar topar aldıkları ile yetinmek zorunda kaldı.

Biraz alım al morum mor çıkmışım!!!

İkinci gidişim ise farklı bir macera oldu. Kaldığımız sitenin her sabah belli lokasyonlara belirlenmiş saatlerde gidiş ve dönüşleri olan servisleri bulunmakta. Balad’a olan servise bu sefer Bora’yı sevgili babamıza bırakarak ben bindim. Daha önce gittiğim bölgeyi haritada işaretlemiştim. Servisin bizi indirdiği meydan gibi bir yerin çevresinde yine mağazalar vardı ama bunları geleneksellik anlamında tatmin edici bulmayınca haritada işaretlediğim yeri hedef alarak yürüyüşüme başladım. Önce el işi, zarif ve şahane altın takıların gösteriş yaptığı mağazalarla dolu trafiğe kapalı bir yoldan geçtikten sonra, vaktin sabah saatleri olması nedeniyle ortalık önceki gidişimin aksine bomboş bir hal aldı. Zaten az sayıda olan kadın sayısı sıfıra indi. Ben baş örtümü kafama sıkı sıkıya sarmışım. Üstümde kalın siyah kıyafetler, hava sıcak mı sıcak, nemli mi nemli herşey üstüme bastırıyor. Kendi kendime benim burada ne işim varrrr diye soruyorum. Ama binalar otantik, macera hissi kalbimden silinmemiş, bir şey beni ileriye itiyor. Ve hayatımda hiç hissetmediğim bir tedirginlik kalbimde. Sonra aklıma bir söz geldi selam verenden kötülük gelmez. Ve başladım herkese Selamın Aleyküm demeye. Herkes dediysem zaten ortalıkta sadece mağazalarını yenice açmış pazarın yavaşça canlanmasını bekliyen satıcılar var. Sağolsun satıcı amcaların hepsi kibar davrandı. Başımı örtsem de onlar benim yabancı olduğumu hemen anladılar. Ne yazık ki bu bölgede hiç ingilizce bilen yok. Sadece vücut dili ve hal hatır sormaktan başka bir iletişim mümkün olmadı. En sonunda kendime belirlediğim kocaman bir daireyi çizdikten sonra servisin park ettiği yere ulaşmayı başardım. Serviste tanıştığım Malezya’lı hemşirelik yapan bayanlar tek başıma bu geziyi yaptığım için beni biraz garipsediler ama Balad’ı başka nasıl gezecektim bilmiyorum ki. Balad ile ilgili olarak şu notu da düşeyim klasik hac kervanlarının başlangıç noktası burası ve Medine Kapısı, Mekke Kapısı diye anılan sembolik kapılar var.



Klasik cumlalı evlerden örnekler.


Ve Balad’daki ahşap işlemeleri zarif kapılar…


Arabistan’da yaşantıya dair notlarıma devam edecek olur isem… Çarşı pazara çıkmış iseniz hazır olun ki her namaz vakti yaklaşık yarım saat tüm dükkanlar, restoranlar, kafeler ve adını saymadığım her yer kapanmak zorunda. İçeride çalışanlar namaza gitmese bile servis veya satış yapmaları yasak. Siz örneğin bir markettesiniz ve namaz saati geldi. Işıkları kısarlar ve kapıları kapatıp gidebilirler. Sizin de artık yarım saat öylece ortalıkta dolanmanız gerekir. Bir kafede oturuyorsanız ve namaz saati yaklaşmışsa garson size hesabınızı getirip masanıza bırakabilir. Yani namaz saatlerini bilmenizde yarar var. Oğlum bile kapalı bir mağaza görsün hemen, “Aaaa namaz saati gelmiş anne” diyordu. 

Arabistan’ı az çok bileniniz bilir bu ülkede kadınların araba kullanması yasak. Geçenlerde internette bir haber vardı. Hepsi Arabistan’lı pilot olan bayanlar uçak uçurabiliyorlardı ama araba kullanamıyorlar. Süper ilginç ve anlaması güç bir durum olduğunu düşünüyorum. Şehirde toplu taşıma sistemleri de yok denecek kadar az. Aslında toplu taşıma adına ben hiçbir şey görmedim de belki benim bilmediğim vardır diye yok denecek kadar tabirini kullanıyorum. Bir bayan olarak ya bir yakınınız sizi gideceğiniz yere bırakacak, ya da ticari taksilere muhtaçsınız. Ticari taksiler genel olarak temiz değiller, kötü kokuyorlar ve insana güven vermiyorlar. Sadece bir kere Bora ve ben mecbur kalıp bindiğimizde şöförümüz hemen bizden abartı bir ücret almaya kalkıştı. Kaldığımız sitede hususi servisler vardı ve bunlara bir gün önceden rezervasyon yaptırarak gideceğiniz yere ulaşabiliyorsunuz. Benim diğer kurtarıcım internet üzerinden taksi çağırma uygulaması olan Uber oldu. İşleyen, sağlıklı bir sistem kurulmuş. Uber’i her kullanışımda uygulamaya bağlı bir araç geldi, sorunsuz gideceğimiz yere gittik ve ödememiz gereken rakam aynı taksi metre gibi Uber uygulamasında belirlendi. Burada uzun süreli yaşayan bayanlar da kendilerine güvenebilecekleri bir şöför ayarlıyorlar ve onunla ulaşımlarını planlıyorlar. Özetle söyleyim, Ankara’da araba üzerinden inmeyen biri olarak bu şekilde başka araçlara mahkum kalmak benim için gereçkten sıkıcı, zorlayıcı, sevimsiz bir tecrübeydi.





Taksilerde giderken alelacele çekebildiğim fotoğraflar. Varlıklı Suudilerin oldukça büyük, havalı evleri var. Tabii yüksek bahçe duvarları ve kapılarının ardından evler ancak bu kadaer görülebiliyorlar.


Cidde’de bulunduğum süre içinde Suudi vatandaşlar ile birkaç iletişim şansım oldu. Daha fazla olmasını isterdim ama bu seferlik bu kadardı diyelim. İlk olarak biraz önce de bahsettiğim gibi bizi Balad’a götüren aile ile. Evin babası eşimin çalıştığı şirketin merkez ofisinde çalışıyor, eşi ve kızı bize hoş bir kibarlık yaparak evlerine yemeğe davet ettiler. Bora ve ben evlerine gittiğimizde zaten kurulmuş kocaman bir sofra ile karşılaştık. Gerçek anlamda bir ziyafetti, patlıcanlı, etli tavuklu çeşit çeşit yemeklerle doluydu masa. Bir çok şey ve hammadde ev yapımı idi. Ancak yemekler büyük oranda Hint mutfağını ya da akdeniz mutfağını andırıyordu, gerek bu sofra gerekse dışarıda yediğimiz restoranlar bende Arap mutfağının çok baskın olmadığı daha çok civar coğrafyalardan etkilendiği izlenimi bıraktı. Oysa ki internette bir çok kaynakta Arap mutfağının zenginliğine övgüler yağdırılıyor, ben uygun yemek ve yerleri bulamadım diyelim ve Arapların mutfağına biz yine de hakaret etmeyelim. Ziyaretimize dönecek olur isek, peçeler ve çarşaflar arkasındaki bu bayanların hiçbir iş yapmadığı sadece evlerinde oturduğu ön yargısını kıracak bir evde buldum kendimi. Evin annesinin züccaciyeci tarzı bir ticari işletmesi olduğunu, işletmede çalışanlarının olduğunu bildiğiniz patron olduğunu öğrendim. Benim tanıştığım kızları evli üç çocuklu bir bayandı. Riyad yakınlarında bir küçük şehirde öğretmenlik yapıyormuş. İngilizce öğretmeni de olması sayesinde mükemmel ingilizce konuşuyordu. Eşinin mühendis olduğunu önceki sene bir yıllığına Kanada’da yaşadıklarını, bu bayanın da çocuklardan önce bir süre İngiltere’de okumak için kaldığını öğrendim. Son derece hoş misafirperverlikleri ile müteşekkür oldum.

Diğer halk ile etkileşimim ise oğlumu iki haftalığına şehirde yarımşar günlük bir yaz okuluna götürmem ile oldu. Gerek oğlumun buraları garipsemesi gerekse benim sürekli yollarda helak olmama isteğim nedeniyle yarım günlerimin çoğunu yaz okulunun bekleme kısmında geçirmem uygun düştü. Resepsiyondaki tatlı Afrika kökenli Büşra ile sohbetler edebildim. Çocuklarını almaya gelen diğer bayanlarla da eğer biraz ingilizce biliyorlarsa kısa laflamalarımız oldu. Afrika kökenli diyor isem Büşra aslında Suudi Arabistanlı. Çarşafı çıkınca her hali ile dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan bir genç kızdan farkı yok. Akıllı telefonunu şakır şakır kullanıyor, internette takılıyor, diziler indirip izliyor, şakalaşıp kıkırdıyor. Kapıya bir erkek geldiğinde ise hemen çarşafına sarınıp ciddi bir ifadeyle er kişinin karşısına çıkıyor. Bu artık Allah’ın emirlerinden oldu tabii neredeyse değil gördüğüm tüm bayanlar Türk dizilerine bayılıyorlar. Örneğin çocuğunu almaya gelen bir bayan çocuğun çıkması için geçen birkaç dakikada bile hemen telefonunu çıkarıp Ertuğrul adlı diziyi açıyordu. Büşra kızımızın izlediği gençlik dizisini ise ben bilmiyordum bile. 

Afrika kökenli Büşra’dan bahsederken aklıma geldi; her ne kadar insanların eşit olduğu söylenir ya yine de gözle görünür görünmez bir ayrım aslında her ülkede toplumda vardır. Arabistan’da geçmişten günümüze yaşayan Afrika kökenli zenci vatandaşlar son derece beyaz Arap’lar ile eşit çizgide duruyorlar. Bu ülkede gariban sosyo ekonomik olarak görece altta kalan gruplar daha doğu müslüman ülkelerden buraya hizmet işlerinde çalışmak için gelmiş işçiler. Taksi şöförleri, temizlikçiler ve benzeri bir çok hizmet iş kolunda çalışan hiç Suudi vatandaşa rastlanamız mümkün değil sorarsanız size Malezya’dan, Endonezya’dan veya Pakistan’dan geldiklerini söyleyeceklerdir. Öte yandan mühendislik ve benzeri kalifiye işlerde ise bolca batılı mühendisler çalışmakta. Suudiler en çok patronluk ve devlet dairelerinde işlerde çalışmaktalar.

Cidde’de kaldığımız süre içinde yaptığımız en hoş faaliyet Kızıldeniz’e açılmamız oldu. Kızıldeniz içinde dalmak için güzel fırsatlar veren mercan resifleri bulunmakta. Şehrin biraz dışında bulunan Red Sea Divers veya Desert Sea Divers adlı kulüpler mevcut bu kulüplerin günü birlik tekne turları bulunuyor, biz de birine rezervasyon yaptırdık. Bizim dalgıçlık adına bir eğitimimiz yok, kendimizi hiç deniz ve su insanı olarak atfetmedik doğrusu. Biz de snorkel ile takılırız diye düşündük. Tekne ile yaklaşık 1 saat açıldıktan sonra resiflerin bulunduğu bir lokasyona ulaştık. Teknemizde çoğunlukla genç yaşta değişik miletten dalıcılar vardı. Biraz tanıştıkça hemen hepsinin üniversitede master doktara öğrencisi ya da araştırma görevlisi olduğunu öğrendik. Gerçekten de Avrupa’dan, Asya’dan Yeni Zelanda’dan gelmiş gençler ilginç bir karışım oluşturuyorlardı. Bir de Türk kızımız vardı. Şahika deniz bilimleri üzerine doktora yapıyormuş ve tatlı genç kızımız oğlumuz Bora’ya dalmak ve dalış malzemeleri hakkında bir çok bilgi verdi. Tabii Bora da ablaa ablaaa peşine takıldı onun. Mercan resifleri yıllar önce Avustralya’nın doğu kıyılarında gördüğümüz resifler kadar yoğun renk cümbüşü vermese de gayet tatmin edici idi. Burada farklı tecrübemiz ise bulunduğumuz yerde denizin oldukça derin olmasına rağmen resiflerin kocaman bir kütle oluşturup suya çok yakın bir yüksekliğe kadar ulaşmış olması ve resiflerin bittiği yerde ise depderin denizin insanda uçuruma düşecekmiş hissi vermesi oldu. Güzel hoştu. Dalgıç gençlerimiz ciddiyetle takım lideri ile planlarını yaptılar, kıyafetlerini giyip malzemelerini donandılar ve bir bir suya daldılar. Lıkır lıkır derinlere gidip kaybolmalarını snorkellerimizle izlerken kendi kendime biraz daha deniz insanı olmaktan zarar gelmez diye düşündüm. Umarım ilk fırsatta dalma eğitimimi alma kararı içindeyim artık. 


Tekne kızıl denize açılıyor.

Aslında mercan resifleri oradalar J


Kızıldeniz’e tekne turuna çıkılınca açık denizde mayo bikini ile durmaya izin veriliyor. Aman yolunuz düşer de gider iseniz benim gibi hazırlıksız olmayın ben tüm tekne turu boyunca mecburen dalgıç kıyafeti benzeri bir şey giyerek idare etmek zorunda kaldım.

Cidde içinde son günlerde öğrenip gittiğimiz bir yer de balık pazarı oldu. Balık pazarının çeşitliliğinden doğrusu etkilendim. Bizim balık pazarlarımızda genelde masmavi ya da kırmızı kırmızı renkte balıklar bulunmaz. Burada renk ve ebat yelpazesi daha geniş. Karides tezgahlarda çok daha baskın ki deniz mahsulü seven biri olarak buna bayıldım. Her taraf buzların üzerinde balıkla dolu olmasına rağmen yine de havanın sıcaklığı nedeniyle biz sucuk gibi terlemeye devam ediyorduk. Bora ile sohbet ederken  satıcılardan birisi bizimle Türkçe konuşmaya başladı. Hatay’lı bu aile yıllardır burada balık satış işini yapıyorlarmış. Yolunuz düşerse Enes Bey’i bulabilirsiniz. Çok yardımcı oluyor kendisi. Oradan bolca karides ve maviş renkli kocaman şekli ve ebadı çupraya bezeyen balıktan aldık. İki gün boyunca evde deniz mahsulü ziyafeti verdik.

Maviş balıkları fotoğraflamışım, ama kırmızılar kaçmış.

Oğlumun sıcaktan bunaldım isyanına karşı koyamayıp kola içmesine izin vermekteyim.


İşte böyle üç haftalık yaz aylarına denk gelmiş seyahatimiz sürecinde gözlemlediklerimi tecrübelerimi paylaşmaya çalıştım. Aklımaızda kış ortasında bir ziyaret daha gerçekleştirmek var. O zaman dış mekanlarda daha çok vakit geçirmeyi umuyorum. Ne de olsa daha gezilip görülecek çok yer var aslında, örneğin dünyanın en yüksek desteksiz bayrak direği ve en büyük fıskiyesi ile pek övünüyorlar. Biz bunları uzaktan gördük bize yetti. Benim en büyük heveslerimden biri çölde safari yapabilmek bir de Kızıldeniz’de göğsümüzü gere gere dalabilmek. Umarım gerçekleştirebiliriz ve ben de tecrübelerimi buraya aktarabilirim.